Nasipse Adayız!

Nasipse Adayız!

[avatar user=”cemozel” /]
Cem ÖZEL

Kullanıcı Hizmetleri Yöneticisi/Sabancı Üniversitesi Bilgi Merkezi

Ercan Kesal’ın, sanırım kendi yazıp yönettiği ve oynadığı ilk film. Üçü bir arada.

Kitabını yazmış sonra filme çevirmiş. İyi ki de çevirmiş. Böylece hem kitabında hem de filminde siyasetin nasıl pis kokulu bir lağım çukurundan farklı olmadığını bir kez değil, iki kez, hem okumuş hem de görmüş olduk. Dün akşam Kadıköy Sineması’ndaki gösterime ben de davetliydim. Biraz erken gitmişim. İlk defa oyuncularının salonda olduğu bir film izledim. Filmi izlerken bir ara gözlerim, karakterleri salonda aramaya başladı. Tuhaf bir duygu. Babacan Ercan Kesal, sinema önünde davet ettiği arkadaşlarının yoğun ilgi ve göz hapsindeydi. Belli ki hem mutlu hem de herkese yetişme telaşı içindeydi. Bu pandemi sürecinde de tokalaşmayı değil dirsekleşmeyi deniyordu. Onu özleyen kimi arkadaşları sarılmanın peşindeydi. Kimilerine kıyamıyor, “Amaaan, ne olursa olsun be” der gibi düşünüp sarılıyordu.

Herkes birbirine bakıyordu. “Acaba beni tanıyacaklar mı” ya da “şu kim o da mı ünlü” düşünceleri kılıç kalkan oynuyordu mekanın giriş atmosferinde.

Salona yoğun “sağlık” önlemleriyle girdik. Dezenfektanlar, maskeler ve ateş ölçerlerle. Ne yalan söyleyeyim, ilk defa gidiyordum Kadıköy sahnesine.  Tavanda yelkenlere benzetilmiş bir yapı vardı. Ercan Kesal’ın hayallerine yelken açacaktık sinema gemisinde.

Filme karşı ön yargılıydım; çünkü kitaptan uyarlamaydı. Şunu sezdim ki, kitap ile senaryoyu sanki ayrı ayrı yazmıştı Ercan Kesal. Kitaptan alıntılar, çok olmakla birlikte yeni yeni şeyler de eklemişti. Filmin sonu da bir öykü tadında bitiyordu. Öykü severler ne dediğimi hemen anlayacaklardır. Bu nedenle nasıl bir yöntemle bittiğini anlatmayacağım.

Filmde Ercan Kesal’ın eşi Nazan Kesal da oynuyordu. Nazan Kesal’ı sanırım ilk defa Delibal filminde izlemiş ve hayran olmuştum.

Filmimize gelelim.

Konusu İstanbul’da bir ilçe belediyesine aday adayı olan bir doktorun başından geçen traji komik olayları anlatıyor. Aslında hepimizin bildiği şeyler; ama işte sanatçı dediğin kişiler bunun kitabını yazıyor, filmini çekiyor. Bir yazar ya da yönetmen olsak “neden bu konu benim aklıma gelmedi” dedirtecek bir konu. Aslında ara; ama film gereği ana karakteri canlandıran Partigenel başkanı ya da filmdeki söylenişe göre “bir numara”, tarihin tozlu sayfalarında zerreden öteye gidemeyecek; ama sanatıyla ve yazdıklarıyla asıl kahramanımız Dr. Kemal Güner sonsuza dek yaşayacak. Zannediyorum filmde işlenen bu konuyu 100 yıl sonra da yaşayacak henüz hayata gelmemiş kuşaklar.

Filmin talihsizliği pandemi sürecine denk gelmesiydi; ama Ercan Kesal’ın bütün kitaplarını okumuş, bütün filmlerini izlemiş biri olarak herkese tavsiye ediyorum.  Buradan kitaplarını bir kez daha zikredelim de, henüz Ercan Kesal’ı okumamış olanlardan bir hayır duası alalım:

Peri Gazozu

Evvel Zaman

Nasipse Adayız

Cin Aynası

Zamanın İzinde

Kendi Işığında Yanan Adam

Cin Aynası

Aslında

Velhasıl

Hem keyifli okumalar hem de keyifli seyirler…