Beşte Devre Onda Biter! | Cem ÖZEL
[avatar user=”cemozel” /]
Cem ÖZEL
Kullanıcı Hizmetleri Yöneticisi/Sabancı Üniversitesi Bilgi Merkezi
Koronavirüs salgını hepimizi derinden etkiledi. Beni etkileyen tarafları artınca, tüm bunları bu köşeme taşımak istedim. Sonuçta, tarihi bir dönemin içinden geçiyoruz, geçerken de hücrelerimize kadar hissediyoruz. Bu günlerin yarını da olacak. Dönüp geriye baktığımızda birçok şeyin artık eskisi gibi olmadığını göreceğiz.
Öncelikle şunu söyleyebilirim ki, ileride hayallerimi süsleyen emeklilik kavramının, pek de matah bir şey olmadığını gördüm. Anlayacağınız, ölene kadar çalışacağız gibi.
Home office diye dilimize zorla girmeye çalışan bu iki sözcüğün ne halt olduğunu görmüş olduk böylece. Normal çalışma düzeninden daha çok yorulduğumu itiraf etmeliyim. Evin bir bölümünü kendi iş yerime, bir diğer bölümünü eşim, kendi iş yerine, kızım da odasını, sınıfına çevirdi. Aralarda ve yemek molalarında görüşüyoruz. Araların çoğunda futbol oynuyoruz. Küçük hanım, futbola merak sardı bu aralar. Küçük kızlarla top oynamak da çok komik. Sahanın neresinde olursa olsun, yaptığım her faulü penaltı olarak kullanıyor. İşine gelmeyince, topu benim kaleme kadar eliyle getirip, kalenin ağzında ayakla vurup gol atıyor. Kale çizgisinden çevirdiğim her topu, gol olarak nitelendiriyor. Attığım bazı golleri, “Ofsayt!” diye kabul etmiyor. Neyse ki çok uzamıyor maçlar: Beşte devre onda biter.
Yemek demişken, üç öğün yemek pişiyor evimizde. Aşevine döndü ev. Eşime ne kadar yardım etsem de, böyle bir tempoya nasıl ayak uyduracak, tedirginim. Bu nedenle evin süpürülmesini ben yapıyor, silmesini eşim yapıyor, kahvaltı hazırlama bende, öğle ve akşam yemekleri eşimde. Bulaşık makinasını halletmek de… kim görüyorsa artık.
Online sunum olayına da iyice alışır olduk. İşe yeni başlayan hocalara ve idari çalışanlara sunumlarımız bireysel olarak online, şeklinde yapılıyor. Hocalara, akademik performans değerlendirme ürünlerini anlattığımız sunumlar da online olarak yapılıyor. Farklı bir deneyim. Yüksek lisans tezim de bugünlere ne kadar uyuyormuş meğer: Türkiye’de İnternet’e Dayalı Uzaktan Eğitim ve Üniversite Kütüphaneleri.
Birbirimize gönderdiğimiz e-postaların altında, şu ana kadar pek de görmediğimiz bir ifadeye çokça rastlar olduk: “Sağlıklı günler dilerim.” Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisini hatırlatıyor. Sanırım herkes piramidin dibini yaşıyoruz. Piramidin tepesine hızlı adımlarla yükselmemiz dileğiyle.
Home office çalışsam da kitap okumaya bol bol zamanım olur düşüncesinin bir yanılgıdan öteye gitmediğini de görmüş oldum; çünkü son zamanlarda hiç bu kadar az kitap okumamıştım. İnsan dar zamanlarda daha çok kitap okuyormuş. Daracık zamanların kıymetini bilememişiz.
İşin gücün yanı sıra, temizlik konusunda da aşırı bir farkındalık yaşıyoruz. Ne yalan söyleyeyim, doğru düzgün el yıkamasını, bu süreçte öğrendim. Hep derlerdi, en az 20 saniye yıkayın elinizi. Meğer 20 saniye bile azmış layıkıyla yıkadığımızda.
Hareketsiz kalmak da fena. Her gün düzenli olarak tartılıyorum. İvme hep yukarıya doğru çıkıyor. Sevgili iştahımız, bizi boş gördüğü her yerde yakalayıp, ağzımızın payını veriyor.
Bu süreçte bir sürü kedi dostum oldu. Hoş! Evdeki kedimiz, diğerlerini beslememize gıcık olsa da, “siz kardeşsiniz” telkinleriyle biraz yatışır gibi oluyor. “Senin yerin ayrı”, desek de suratı asık. Bu zor günler sadece bizim için değil, sevimli dostlarımız için de geçerli. Onları da unutmayalım. Sadri Alışık gibi, sokak havyanlarnı gördüğümüzde hem selam verelim, hem de yemek verelim.
Yine bir şeyin daha farkına vardım ki, insanın evde olması biyolojik saatini de etkiliyor. Bir yerde okumuştum, “yarın tatilmiş gibi geç yatıp, iş olduğu için erkenden kalkmak” bünyeyi zorluyor.
Yeri gelmişken çok enteresan şeyler de okuyoruz. Bu salgın döneminin, küresel ısınmadan dolayı, dünyayı soğutmak gibi planların bir parçası olabileceği de söyleniyor. Mayıs sonu salgının biteceği yönünde şeyler okuyoruz. Şu içinde bulunduğumuz durumdan çıkmamız için biz yine de yönümüzü bilime çevirelim, sonrasında da Allah’a tevekkül edelim. Gözümüz kulağımız bilimde. Bir aşısı bulunsa da, kurtulsak bu illetten.
Yazımıza, Sunay Akın’ın bilimle tatlandırılmış şiiriyle son verelim:
Tapınak
Yıldırımlı bir havada
Dua etmeye gidiyorsan
Ve yoluna çıkan iki tapınaktan
Birinde paratoner var
Ötekinde yoksa
Bilime sığınır insan
Herkese sağlıklı günler
Yorum gönder