Harvard Üniversitesi’nin Bilimsel Gücü ve İbrahim Tatlıses’teki “Bileydim” Pişmanlığı | Cem ÖZEL
[avatar user=”cemozel” /]
Cem ÖZEL
Kullanıcı Hizmetleri Yöneticisi/Sabancı Üniversitesi Bilgi Merkezi
Benim bulmaca anlayışım atıf indekslerinde ve araştırma değerlendirme veritabanlarında araştırma yapmaktır. Buralardan ilginç bilgilere rastlamak, müthiş bir keyif. Bu kaynaklara olan ilgim ve merakım, onları sevmeme vesile oldu. Mesleğime başladığımdan beri haşır neşirim kendileriyle. Bu veritabanlarında ülke bazlı, kişi bazlı ya da konu bazlı çalışmalar yaparak güzel veriler elde ediyorum, daha çok da üniversite bazlı. (Bir önceki cümlede ne kadar da çok kullandım “baz” kelimesini. Aslında kullanmamam gerekir. Bu baz da[i] sanırım “base” kelimesinin “baz”a dönüşmüş hali. “Bazlı” yerine temelli demek, sanırım daha doğru.)
Dünyada çok iyi üniversiteler var. Pek çok kişinin hayali orada okumaktır, pek çok kurumun hayali ise onlarla yarış etmektir. Onlardan biri de hepimizin malumu Harvard Üniversitesi’dir. Harvard demişken yazılışı bile zorken, “orada okumak” ve “onlarla rekabet etmek” nasıl olur, varın gerisini siz düşünün. Vakti zamanında İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde çalışırken, sözüm ona Harvard’ı “Harward” diye yazan birisi işten kovulmuştu. Bu bilgiyi duyunca o günden beri hassasımdır bu tür yazım yanlışlarına.
Hazır yeri gelmişken şu yanlış kelimelere biraz daha değineyim de asıl anlatacağımız konuyu size biraz ısındırayım. Türkiye’de bir hastane var. Yurt dışından bir kurumla anlaşmalı olduğu için kendi ismi yerine zaman zaman o isim kullanılır halk arasında. Benim derdim o değil de kullanılışında; çünkü pek çok kişi -bence dil tembelliğinden- Johns Hopkins yerine John Hopkins diyor. Her duyduğumda Harvard olayı aklıma gelir.
Bizim veritabanlarımızdan da pek çok örnek verilebilir. Taylor & Francis’i, Francis & Taylor diye söyleyenler var. Hadi buna da “dil alışkanlığı” diyelim. İlk okuduğunda sarhoş olmalı ki öylece plesenk olmuş diline.
Wiley Online Library veritabanımız var bir de, aşina olduğumuz. Vayli diye söylenen bu veritabanını bir meslektaşımız “Vıley” diye söylemişti. Vıley’i duyar duymaz içimdeki çocuk hemen bir türkü tutturdu. Dışarıdan duyulacak diye de ödüm koptu:
Vıleydiiiiiiiiim
Sana gönül bağlar mıydım
Vıleydiiiiiiiim
Türküyü bilenler bilir. İbrahim Tatlıses söylerdi. Hoş! İbrahim Tatlıses, kafayı Oxford’la bozmuştu; ama kısmetine, Harvard Üniversitesi’nin geçtiği bir yazıda anılmak düştü.
Orijinalinin linkini de paylaşayım da dinlemek isteyen dinlesin: https://www.youtube.com/watch?v=kmuQQYd97Rs
Başlığı kendinden şifreli bir veritabanımız var. IEEE! Staja gelen öğrencilere okunuşunu ilk öğrettiğim veritabanıdır. Şöyle okuyanlar var: Ayiğeeeee. Aslında açık yazılışı “I triple E”. Okunurken de “Aytrıpıli”ye dönüşüyor.
Bir de Springer veritabanı var. Kimi Şipringer kimi de Sipringer diye okuyor. Ben Şipringer’i tercih ediyorum. Doğrusu tam nedir ben de bilmiyorum. Bu biraz da bitmeyen “Köfteyi bıçakla mı kesip yesek yoksa çatalın kenarıyla da bölüp yiyebilir miyiz?” tartışmasına benziyor. Henüz bir çözüm bulunabilmiş değil. İsviçreli bilim insanları konunun üzerinde çalışıyorlar.
Özden kopma huyumdan bir türlü vazgeçemiyorum. Nerede kalmıştık? Bir sufle verseniz de kaldığımız yerden devam etsek. Bi’ Harvard kelimesi geçmişti, sonra söz döndü dolaştı İbrahim Tatlıses’e geldi… He! Şimdi hatırladım. Çok iyi üniversitelerden bahsediyorduk. Onlardan biri de Harvard Üniversitesi’ydi. Pek çok kurum Harvard’la kendisini kıyaslama işine giriyordu. Ben de SciVal’dan bir bakayım dedim. Bir de ne göreyim, Harvard efendi, bırakın kurumları dize getirmeyi, tek başına birçok ülkeden bile daha iyi bir performans göstermiş. Yani diyor ki[ii], “Ben tek siz hepiniz.”
Sevgili Harvard, bizde Türkçede[iii] bir laf vardır, bildin mi? Dur bakayım, hemen sana uyarlayayım: “Mağrur olma Harvard’ım, senden büyük Allah var!”
Aslında bilimsel çıktıları karşılaştırmak istesek, bizi yanıltıcı bir sürü etmenle karşı karşıya kalırız. Örneğin iki üniversiteyi karşılaştırmak isteseniz araştırmacı sayılarından tutun da, fakülte çeşitliliğine, bütçeden tutun da kütüphanenin gücüne kadar birçok etmen var.
Biz burada tek bir kurumla ülkeleri karşılaştıralım istedik. İçinde G20 ülkelerinden de olanlar var, sevgili komşumuz Yunanistan var, İngiltere’nin kuzeni İrlanda var, Maradona’nın ülkesi Arjantin, dünyanın afacan çocuğu Kuzey Kore de. Türkiye’yi listeye dahil etmedik. Çok şükür ülke olarak birleştiğimizde Harvard’ı geçebilmişiz!
Yapmak istediğimiz çalışma 2011-2017 arası verilerini içeriyor. Yukarıdaki görselde de görüleceği üzere bir kurum ne kadar güçlü olursa olsun bir ülkeyi geçememeli. Bu ülkeler bunu kendine yakıştırmamalı. Bilimsel çalışmalarla gelişmişlik, paralellik gösteriyor. Durumu kavrayan ülkeler eğitime ve araştırmaya büyük önem veriyor.
Galiba dünyayı kurtarsa kurtarsa yine bilimsel araştırmalar kurtaracak; o da iyi yönde kullanılırsa. Şu yukarıdaki tabloya konu olan bir ülkenin devlet başkanı olsam kesin ya istifa ederdim ya da bugünden tezi yok bilim ile ülkemin sınırlarını çepeçevre (Kaygılanmayın, çepeçevre kelimesi bitişik yazılıyor. TDK onaylı.) sarardım ki cahillik girmesin ülkeme.
[i] Buradaki “da” bağlaç olduğu için ayrı yazılır. (Bağlaçlara da dipnot koydum ya, artık iflah olmam.)
[ii] Buradaki “ki” bağlaç olduğu için ayrı yazılır.
[iii] Türkçede. Türkçe kelimesine gelen ekler tırnak işaretiyle ayrılmaz.
Yorum gönder