Tavsiye edilen bir kitabın trajikomik hikayesi | Cem ÖZEL
[avatar user=”cemozel” /]
Cem ÖZEL
Kullanıcı Hizmetleri Yöneticisi/Sabancı Üniversitesi Bilgi Merkezi
Son üç dört yıldır okuduğum kitap sayısı ömrü hayatımda okuduğum kitap sayısına yaklaşmak üzere. Bunda, kendimi disipline etmemin büyük bir payı var.
Okuduğum türlere bakacak olursanız da genelde edebi türler. Edebiyatın içinde olmak, etrafınızın imgelerle çevrili olması, insanın başını döndürüyor, azıcık da olsa dünyanın yükünü insanın omuzlarından alıyor. Hayal kurmak da cabası. En çok okuduğum türler zamana göre değişiyor. Buna ruh halim karar veriyor. Bi’ ara hep öykü okurken, bi’ ara da roman delisi olup çıkıyorum. Sonra iyi bir deneme avcısı oluyorum ve bana bir deneme tavsiye edenin kırk yıl kölesi olasım geliyor.
Edebi taraf böyle. Zaman zaman da anı ve söyleşi kitaplarına merak salıyorum. Tarih konusu da bir o kadar dikkatimi çekebiliyor. İyisine rastlarsam J rafındaki kitaplardan da okuyorum.
Bu aralar kendimde eksik hissettiğim felsefe konusuna da el atayım istedim. Derinliğinin farkındayım konunun. Geçenlerde bu derinlerde yüzebilen bir arkadaşımdan tavsiye istedim. Belki bir iki ince kitapla başlayıp kendime sevdirirsem, bu yöndeki okumalarıma devam ederim diye düşünüyordum ki, sağolsun ve sizden iyi okumasın, ilk tavsiye ettiği kitap nette 1286 sayfaydı. Brüt olarak, kaynakçasıydı, diziniydi derken 1343 sayfalık bir kitap haşmetmeapları. 1343. Sanki bir savaşın tarihi.
Büyük bir korkuyla dar ağacına yürür gibi raftaki yerine vardım. Yer numarasındaki ayrıntısına bakmadan tüm görkemiyle raftaki yerini almıştı zaten. Kime sorsan gösterirdi yerini. Yanı başındaki diğer kitaplar, sahiplerinin dizlerinin dibinde oturmuşların kaderini yaşıyordu.
Kitap o kadar 1343 sayfa ki tek elimle tutamadım. Kitabı okumak için rahle kullanmanız gerekiyor nerdeyse. 60 kitap ödünç alma hakkımı da bitirmek üzereyim. Sanırım 2 boş koltuk, ya var ya yok yeni alacağım kitaplar için. Ödünç Verme bankosuna geldiğimde, arkadaşlar bir de espri yaptılar: Yalnız bu kaynak 10 kitap gücünde olduğu için ödünç alamazmışım da 8 kitap iade etmem gerekiyormuş😊
Kitabı ödünç aldım; ama evde koyacak yer yok. Hanım, “Ya ben ya o” deyince arayı bulmak için akla karayı seçtim. “60 günlüğüne ödünç almışım. Yani iki ay sabret, söz, eğer bitirmezsem süresini uzatmayacağım.” dedim.
Kitabı, ilk bir iki gün salondaki masanın üzerinde kendi haline bıraktım, ortama alışsın, bi’ sakinleşsin diye. Sonuçta içinden ne çıkacağı belli olmaz. Masanın yanından her geçtiğimde başlığını, yazarını okuyorum. Derken, kitaba yanaşmaya karar verdim. Elime alıp okuyacağım bir ağırlıkta da olmadığından ben onun ayağına gittim. Anlaşılmıştı, bu kitabı masada okuyacaktım. Ayağına getirtti beni. Kapağı açtım ve içindekiler sayfasıyla karşılaştım. İçindekiler demişken, bizde bu tek kelime yeterliyken, İngilizcede Table of Contents deyip TOC diye kısaltacakları yerde sadece “Contents” deseler de kısaltmasalar olmaz mı diye gereksiz de bir görüş bildireyim istedim akşam akşam. Konumuza dönecek olursak, önce bir başım dönüyor gibi oldu, hafif bi’ sendeledim. Muhtevasında felsefeye dair yok yoktu. Haziran ayında 19 kitap okumuşum, her halde Temmuz ayını sadece bu kitapla kapatacağız gibi, o da kapatabilirsek. Kitabın sayfalarını biraz daha aralayınca orada burada bölük pörçük okuduğum kitaplarda az da olsa adını duyduğum, felsefi yanını az çok tahmin ettiğim zat-ı muhteremleri görünce içim ısındı. Sizin anlayacağınız kitabın kalınlığı beni korkutmamaya başladı. Şimdi yatıp kalkıp o kitabı düşünüyorum. Sabah kalktığımda okuyorum, işten döndüğümde okuyorum, yatmadan önce okuyorum. Bu gidişle sindire sindire Temmuz sonu gibi bitecek. Umarım korkularımın yersiz olduğu düşüncesini kitabın sonuna kadar taşırım.
İşte böyle. Bundan sonra birisinden kitap tavsiyesi istersem sayfa aralığını da karşımdakinin beynine giriş yapacağım. Yoksa kitap okuyacağım derken hepten soğuyacağım.
Yorum gönder