Sizin ben kitabınızı | Cem ÖZEL
[avatar user=”cemozel” /]
Cem ÖZEL
Kullanıcı Hizmetleri Yöneticisi/Sabancı Üniversitesi Bilgi Merkezi/
Sizin ben kitabınızı seveyim sevgili yayınevleri. Nice uzun geceleri sizin sayenizde sabah ettim. Kaç güneş doğuşunu kitaplarınızla karşıladım.
Şimdi diyeceksiniz ki, “yayınevinin ne önemi var canım, önemli olan kitabın kendisidir”. Öyle olmuyor işte. Bir süre sonra algınız ve ilginiz arttıkça bir kitabın hangi yayınevinden çıktığını bile merak ediyor, hatta ona göre karar veriyorsunuz okuyup okumayacağınıza. Bizim camiada ve yandallarında bir kitabı kimin yazdığının ötesinde hangi çevirmen tarafından çevrildiğini ya da hangi yayınevinden basıldığını sorgulayan ve ona göre seçici davranan entelektüellerden tutun, yıpranmış bir kitabın yeni ciltlenmiş mis gibi yüzeyine Karl Marx yerine Kral Marx yazan ilgisiz kişileri de gördük. İlgi önemli. Dolayısıyla yayınevlerine bir el atalım istedik.
Burada sevdiğim yayınevlerinin adlarını anmayı bir ahde vefa olarak görüyorum. Üniversite yıllarımda en çok haşır neşir olduğum kitapları basan yayınevi olduğu için söze önce Can Yayınları’yla başlamak istiyorum. Onun her kötümserliğe açtığı beyaz sayfaya (ön kapağa) bir de “yürek” sığdırması insanın içini ısıtıyor. Biliyorum, gözünüzde canlandırdınız hemen beyaz ön kapağı ve kırmızı kalbi. Hoş, şimdi daha bir renkli oldu ön kapakları; ama olsun, tadından bir şey eksik olmadı.
Ayrıntı Yayınları var mesela. Kabına sığmayan “dinozor” sembolüyle aklımdan hiç çıkmayan, “ağır abi/ ağır okuyucu” kitapları basan bir yayınevi. Irvin Yalom’un Nietzsche Ağladığında ve Divan adlı kitapları, Samuel Beckett’ın 14 senede bitirdiğim Hiç için Metinler ve Uzun Öyküler adlı kitabı, Lafargue’nün Tembellik Hakkı, Jack London’un Beyaz Diş’i, Kafka’nın Dönüşüm’ü, Gogol’un Palto’su Ayrıntı Yayınları’ndan tattığım kitaplardı. İnternetten kataloğuna bakıyorum da, Ayrıntı Yayınları’nın bütün kitaplarını okusam kendimi bambaşka biri gibi bulacağımdan hiç şüphem yok. Sözün kısası elime ne zaman Ayrıntı Yayınları’ndan bir kitap geçse, “dinozor”la göz göze gelmeden bile bunun bir Ayrıntı Yayını olduğunu bilirim. Kendine özgü bir özgül ağırlığı, yazı karakteri ve duruşu Ayrıntı Yayınları’nı ele verir. Ayrıntılar önemli!
Neden olduğunu bilmemekle birlikte önyargılı davrandığım yayınevlerinden biriydi İletişim Yayınları; ama öyle kitaplar okudum ki İletişim’den, önyargılarımı atomu parçalar gibi parçaladım o kitaplar sayesinde. Yeri gelmişken soyadlarıyla anılan yabancı yazarlara yaptığımız gibi onları daha yakın hissetmek adına yazının bundan sonrasında, yazarları sadece isimleriyle zikretmeye çalışacağım. Bilen bilecek nasıl olsa kimi kastettiğimizi. Biraz komik olabilir; ama olsun. Bir deneyelim bakalım nasıl olacak?
En son ne diyorduk? İletişim Yayınları’nda kalmıştık. Gündüz’ün, başlığı bile başlı başına kitap olan Cennetin Dibi ve Cehenneme Övgü kitapları ile Tarihi yargılıyorum’u , Ercan’ın başta Peri Gazozu olmak üzere diğer kitapları, Oğuz’un Tutunamayanlar’ı ve Bir Bilim Adamının Romanı, Barış’ın Aramızdaki En Kısa Mesafe’si, soyadının sonunda t harfi olmadığı için serbest kalamayan Emrah’ın Erken Kaybedenler’i, Müptezeller’i, Hikayem Paramparça ve Deliduman’ı, Orhan’ın Beyaz Kale’si, Gonçarov’un Oblomov’u, Flaubert’in Madam Bovary’si, Fitzgerald’ın Muhteşem Gatsby’si, Turgenyev’in Babalar ve Oğulları, Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sı, Kumarbaz’ı, Virginia’nın Deniz Feneri, hayatımın kitabı olan Jack imzalı Martin Eden’i, Stephen’ın Satranç’ı ve tabii ki de Ivo’nun Drina Köprüsü’nü nasıl unuturum.
İş Bankası’nın bilgi yönünden beni besleyen kitaplarını da anmadan edemem. Başta Sunay’ın kitapları olmak üzere Nehir Söyleşi’den çıkan birçok söyleşi kitabı ve daha nicesi.
Remzi Kitabevi’nin sayesinde de başta Hıfzı ve Emre olmak üzere birçok güzellikle yarenlik ettiğim de oldu.
İnkılap Yayınları, hafızalarımızda Reşat Nuri’nin kitapları ile kazılı zaten. Tabii sırf Reşat Nuri de değil.
Orhan’ın Çukurova sıcağını içimizde hissettiren öykü ve romanları ve Buket’in Uyumsuz Defne Kaman’ın Maceraları gibi çok sevdiğim eserlerini basan Everest’i hiç unutur muyum?
Son zamanlarda elimden düşüremediğim Hakan’ın Az, Daha, Kinyas ve Kayra, Piç gibi kitaplarını Doğan Kitap sayesinde okuduğumuzun da altını çizelim. Sağolsunlar, varolsunlar.
Bizi Turgut’un Şu Çılgın Türkler’iyle tanıştıran Bilgi Yayınevi, Nesin Yayıncılık’ın Aziz kitapları, Melih Cevdet’in Adam Yayınları’ndan çıkmış kitapları, Yapı Kredi’den çıkan Bacon’un Denemeler’inden tutun da Sabahattin’in Kürk Mantolu Madonna’sı ve ünlü filozofumuz Nermi’nin kitapları da bir o kadar muhteşemdi.
Saymakla biter mi, bitmez elbet…
Buraya henüz almadığım birçok yayınevi var. Varlık, Dergah, Hece, Sel ve daha niceleri. Onlara ve daha pek çoğuna değinmeyi arzuluyorum ilerleyen zamanlarda.
Başında da dedim ya, sizin ben kitabınızı seveyim sevgili yayınevleri!
Yorum gönder