@nbtcktphn Nöbetçi kütüphane
Bu haftaki röportaj konuklarımız Cemil Sobacı ve Caner Palandökenler. İkisi de çok sosyal, ikisi de eski futbolcu ve ikisi de kitap aşığı. Cemil Sobacı bir hayal kuruyor, Caner Palandökenler de arkadaşının hayaline ortak oluyor, destek oluyor. “Hadi” diyorlar ve yola çıkıyorlar. Ve hayal “Nöbetçi kütüphane”yi gerçeğe dönüştürüyorlar.
Yeşillikler arasında, dört tarafı camdan olan bir katlı bina. O kadar cici bir yer ki. Çukurova Üniversitesi girişinde Park Bahçe’nin hemen içinde. Mutlaka zaman yaratıp gidip görmeli, ikram edilen kahveyi çayı içip kitap okumalısınız.
Hafta içi röportaj karesinden sosyal medyada paylaşım yaptığımda kimse o mekanın Adana’da olduğuna inanamadı. Sadece 4 kişi neresi olduğunu bildi…
Buyurun detayları beraber okuyalım…
Cemil Sobacı ve Caner Palandöken kimdir, biraz kendinizden bahseder misiniz?
Caner Palandökenler:1984 Adana doğumluyum. İktisat mezunuyum. Cemil ile hayatımızın uzun bir bölümü futbol ile geçti. İkimiz de Adanaspor’un alt yapısında oynadık.
Cemil Sobacı: Marmara İletişim, Sinema mezunuyum.
Nerden çıktı bu “Nöbetçi kütüphane”?
Cemil Sobacı:Çocukluğumdan beri armağan vermeyi çok severim. Babam mobilyacılar sitesi içinde sandalyeci, çocukken giderdim esnafa parayı hep haftalık öderdi. Mesela kebapçıya gider yerdik, babam hesaba yazdırırdı sonra toplu öderdi. Bir gün arkadaşlarımı toplayıp gittim yedik içtik, “Babamın hesabına yazın” demiştim, o zamandan başlamış ben de armağanlaşmak. (Gülüyor) Bu fikri ben ortaya attım ama o kadar da şey bir fikir değil, ihtiyaçtan ortaya çıkan bir fikir.
Çukurova Üniversitesi içerisinde bir kütüphane vardı, hani o yüzden neden 2. Kütüphane ihtiyacı doğdu?
Cemil Sobacı: Çok çok farklı. Bütün kütüphaneler akşam 5’te kapanır, bizim buranın özelliği gece de açık olması. Aslında biz kendi evimizde başlamıştık aslında
Nasıl yani?
C.S.: Evin terasını kütüphaneye çevirdik, gece gelenleri kütüphanede misafir ediyorduk. Sonra bunu dışarıya taşımak istedik ama artı bir desteğe ihtiyacımız vardı. Samsung’un “Hayallerinin peşinden git” yarışmasına katıldık, finalist olduk. Sonra hemen sıcağı sıcağına kolları sıvadık işe giriştik. Burayı çok sevdik, hemen gelip Park Balcalı’nın işletme sahibi ile görüştük, “Burası çok cici görünüyor, ağaçlar içinde böyle bir şey yapmayı düşünüyoruz” dedik. Sonuna kadar destek oldular.
Saat dışında başka farklı ne?
Caner Palandökenler: Resmi tatillerde açığız. İnsanların boş zamanlarında değerlendirmek istedikleri 3-5 saatleri var bunu da kütüphanelerde geçirmek istiyorlar.
Cemil Sobacı: Yeni nesil sosyal kütüphane gibi anlatıyoruz biz burayı.
“Şşşttt sessiz olun, konuşmayın!” durumu yok yani?
C.S.: Hayır hayır yok. Çay, kahve, pasta, börek veriyoruz, etkinlikler yapıyoruz. Evli bekâr, genç, yaşlı, çalışan, akademisyenlerin olduğu bir mekân burası. Eline kekini alıp gelen de var. Paylaşma yeri burası aynı zamanda.
Bir günde kaç kişi ziyaret ediyor?
C.S.: Gün bazlı ölçmedik ama 7 ayda tekil kişi olarak 3 bin kişiyi geçti. Toplam ziyaret olarak da 15-20 bini buldu.
En küçük ziyaretçiniz de 7 yaşındaymış, öyle mi?
C.S.: Evet, Can. Annesi tanıştırdı onu burayla.
Caner Palandökenler: Çocukların anneleriyle gidip kitap okuyabilecekleri, ağabey, ablalarla birlikte etkinlikler yapacağı yerler lazım.
C.S.: Can’dan daha küçük ziyaretçimiz vardı ve annesi “Ben kitap satın almak istemiyorum. Çocuğuma kitabın satın alınabilir değil de edinilir ve paylaşılır bir şey olduğunu kavramasını istiyorum” demişti. Ve gerçekten etkileyen bir durumdu.
Gerçekten süper bir yer olmuş!
C.S.: Aynen. Ütopya! İnsanlara olabiliri gösterdik biz. Gece canı sıkılan gelip kitap okuyor insanlar.
Mimarisi de süper!
C.S.: Özel mimar gelip tasarım yapmadı. Biz fikirlerimizi söyledik olur mu dedik, olur dediler. Oturduk kendimiz yaptık.
Böyle bir kütüphane başka nerede var?
C.S.: Hiçbir yerde yok, bu tarzda da bu ruhu yansıtan da.
Burası bir dernek değil, vakıf değil, kişiye ait değil?
C.P.: Mülkiyete karşıyız zaten. Güzel bir şey yapıyorsanız bu herkesin olmalı.
Nasıl döndürüyorsunuz pek, döner sermaye gibi bir şey mi var?
C.S.: Hayır hayır. Sadece kumbara var. Herkes içinden ne geçerse atar ama atmasa da olur. O da ufak tefek giderler için birikir ve de yeni açılacak kütüphane için.
Günün kaç saati burada geçiyor?
C.P.: 16:00 gibi açarız, gece 2’de de kapatırız diye planladık ama o kadar etki etti ki sabah 9’dan gece 2’ye kadar açığız. Haftanın 7 günü açık.
7/24 buradasınız, bütün enerjiniz burada geçiyor. Ee para da kazanmıyorsunuz! Deli misiniz diyeceğim ama bilemedim?
C.P.: (Gülüyorlar) Bize zaten herkes deli diyor!
C.S.: Evet, gerçek hayatla örtüşmeyen bir iş gibi bu. Sürekli satın alma, sürekli bir şeylere sahip olma gibi. Fark ettik ki günde 1500 kalorilik besin insana yeter. Eee bize de yetiyor, fazlası ne işe yarar ki!
Mandıra Filozofu mantığı yani!?
C.S.: (Gülüyor) Sigaramız yok, alkol deseniz o da çok yok. Düşündüm en fazla neye para harcıyorum diye baktım ki kitaba, en fazla zamanı neye harcıyorum? Yine kitaba! O zaman akıllık yapayım, okumak istediğim kitapların bğyğk kısmını alayım kendime alan yaratım. E kendime yapmışken başkalarıyla da paylaşayım dedim ve başladık.
C.P.: Her şeye sahip olabilirsiniz. Mesela anneler babalar çocuklar kariyer sahibi olsun diye deli paralar döküyor. İstediğiniz kadar paraya sahip olup sosyal olmayınca, sosyal zenginleşmeyince hiçbir şey değilsiniz.
C.S.: Her ilişki paraya dayanmış biz bundan uzağız. Para kazanmıyorsunuz ama kan veriyorsunuz! Para kazanmıyorsunuz ama böbreğinizi veriyorsunuz. Aynı şey! Bakın şu ağaca, neredeyse yüzyıllık bir ağaç. Adamın biri gelmiş tohumunu atmış seneler geçmiş, bakın şimdi sizinle bu ağacın altında röportaj yapıyoruz. Her şey para değil.
Hep burada mısınız?
C.S.: Hayır okurlara da bıraktık. Kilitlemiyoruz. Gelin okuyun, gidin gibi.
Hırsız filan?
C.S.: Var tabii ama suçlular olay mahalline 2 defa gelirmiş. Birincisinde bir şey çalar ikincisinde yine gelir okuyucu olur. Çok da kötü düşünmemek lazım…
C.P.: Sürekli güvensizlik ortamı içinde bulunursanız her şeyinizi kontrol eder hala geliyorsunuz. Ama insanlara güven odaklı yer yaptığınızda iletişimi de veriyor, paranızı da veriyor, zamanınızı da veriyor. Bir otokontrol oluyor.
C.S.: Tabii ki giden şeyler oluyor ama biz gidenden çok gelenle ilgileniyoruz. Ama evinden Yaşar Kemal serisi getiren insan da var.
Şimdi ikincisi Turgut Özal Bulvarı’nda mı açılacak?
C.S.: Evet, şuanda 70 bin TL filan toplayabildik. 100 bine tamamlanınca oraya da açacağız.
Sizi bu işinde ennn üzen şey ne?
C.S.: Şehirde karar vericilerle bu işleri büyütememek.
C.P.: Aslında okuyucularla buranın büyümesi lazım.
C.S.: Sabah 8’de gelip buranın temizliğini yapan okurlar var, çay kahve parası zaten bırakılan paralarla alınıyor. Hatta okuyucu “Burası bizim kardeşim” dese yeridir yani. Burası bir şekilde kendi kendine dönüyor.
Etkinlikleriniz de var değil mi?
C.P.: Evet. Hatta geçen sene en fazla etkinliği biz yapmışızdır. Mesela şimdi “Evde festival” diye bir düşüncemiz var. Alt yapı çalışmalarına başladık. Buraya her şehirden insan geliyor, bu kültürü harmanlamak istiyoruz.
Son olarak eklemek istedikleriniz?
C.S.:http://www.nbtcktphn.com/ve www.fonlabeni.com web sitelerimizden, facebook sayfamızdan bize ulaşabilirler. Yeni jenerasyona çok güveniyorum. Sevdikleri şeye sahip çıkıp, arkasında duruyorlar. Kendi kuşağımızdan mı yoksa 90 kuşağından mı destek alıyorsunuz deseniz onlardan daha çok destek alıyoruz. Nöbetçi kütüphanenin bu kadar ziyaretçisi olduysa onların sayesinde oldu.
Kaynak: http://sosyal.hurriyet.com.tr/
Yorum gönder