Kütüphane olmadan ekonomik gelişme olur mu?

Kütüphane olmadan ekonomik gelişme olur mu?

Mehmet ALTAN

Önce dört yıl öncesine gidelim…

“Bir hamburgerciye iki kütüphane…” başlıklı yazımı yazdığım 24 Temmuz 2006’ya…

Çünkü oradan da on yıl öncesine, 1996 yılına gideceğiz…

Gelin birlikte okuyalım:

“Türkiye’nin hep aynı sorunların içinde, hiçbir kalıcı çözüm bulamadan debelenip durduğunu görünce, acaba on yıl önce durum neydi diye merak ettim.

Yeni Yüzyıl Gazetesi’nde Sanayi Sonrası Toplum’un simgesi haline gelen Bill Gates’ in yazısı vardı.***

Bill Gates Amerika’daki kütüphanelerin sayısının, ‘ne zaman kafasını çevirse’ gördüğü McDonald’s’ın iki katı olduğunu şaşırarak öğrendiğini yazıyordu.

Amerika’da 16 bin kütüphane, 8 bin tane de McDonald’s varmış…

Kısacası bir hamburgerciye iki kütüphane düşmekte… Acaba böyle bir kıyaslamayı Türkiye için yapsak ne çıkar? Hamburgerci, lahmacuncu, kebapçı ve pideci başına kaç kütüphane düşmekte?

Bill Gates ‘bilgi teknolojisine ulaşabilenlerle ulaşamayanlar arasındaki eşitsizlik’ hakkında da şunları söylüyor: ‘Bazı insanların diğerlerinden daha iyi enformasyon teknolojisine ulaşması normal. Tıpkı kaçınılmaz olarak yiyecek, konut, ulaşım, sağlık ve eğitim gibi konularda da daha iyiye ulaşmaları gibi…’

Gates, tüm rekabetin ‘bilgi’ üzerinden yapıldığı bir dünyada ‘enformasyon kaynaklarına’ ulaşamayanlara bu ‘olanağın’ nasıl sağlanacağı konusunda ise şu önerileri geliştiriyor:

‘Kişisel bilgisayar endüstrisi Henry Ford türü bir yaklaşım peşinde.

Emebilecek bir pazar olması durumunda, ürün daha ucuz ve daha güçlü hale geliyor.
Ancak gelişmiş ülkelerde herkesin bilgisayar sahibi olması yıllar alacak, gelişmekte olan ülkelerde ise onyıllar.

Bazı kütüphaneler topluma kitap, gazete ve dergilerin yanı sıra iletişim ve elektronik enformasyon konularında da yardımcı olabilir.

Peki, kişisel bilgisayarıyla internete bağlanmış bir kütüphane, insanlar için çekici mi? İnsanlar politika, edebiyat, tarih ve iş hayatı bilgisine ulaşmada bu yerleri nereye kadar kullanırlar? Yoksa insanlar buraları oyun oynamak, sohbet etmek için mi kullanır? Bu sorulara yanıt aramaya başladık.’

Bill Gates, ‘bilgi çağında’ bilgiye ulaşma eşitsizliğinin ‘halk kütüphanelerinin internete bağlanmasıyla’ aşılıp aşılamayacağını sorguluyor…

xxx

Şimdi de biraz daha yakına gelelim…

Geçen yıla…

“Asurlu büyük dedenizin kütüphanesi…” başlıklı yazıyı yazdığım 29 Mart 2009 tarihine…

xxx

“Okula gidilen yıllar nüfusa eşit bölündüğü vakit her Türk vatandaşının ‘ilkokul üçten terk’ sayıldığı bir ülkede, ‘Kütüphane Haftası’, herhalde kutlanılan haftalar arasında doğuştan yetim ve öksüz kalanı olmalı…

Hâlbuki…

Kütüphane kavramının en eski karşılıklarından biri Asurca ve Akadca’dan gelmekte…

Onlar kütüphanelere ‘Girginakku’ derlermiş…

Asurlular…

İlkçağda, Ortadoğu’nun en büyük imparatorluklarından biri…

Ama kütüphaneciliğin Türkiye’deki durumu ile çağdaş dünyadaki konumunu karşılaştırınca, bizim büyük dedelerimiz Asurluları inkâr ettiğimiz görülmekte…

xxx

Bugün yeryüzünde ‘kütüphaneler’ için kullanılan evrensel sözcükler ise Asurlulardan kalma değil…

Yunanlılarla Romalılardan insanlığa armağan…

Eski Yunanca Bibliotheke, ‘biblion’ ile ‘theke’nin bileşiminden doğmuş…

Biblion ya da bublion, o dönemdeki kitapların ana maddesi olan ‘papirüs tomarı’ için kullanılırmış…

Çünkü papirüs sapının özüne ‘bublos’ denirmiş.

Zamanla ‘bublos’ doğrudan kitap için kullanılır olmuş…

‘Theke’ ise ‘saklamak, depolamak, korumak’ demekmiş.

Biliyorsunuz, eski Yunan da, bizim şimdiki topraklarımızda yaşamıştı.

xxx

‘Libraria’ ise bizim şimdiki coğrafyamızın eski kiracılarından olan Romalılara ait…

Kitapları tanımlamak için kullanılan ‘liber’ kelimesi o çağda kitabın malzemesi olan ‘kayın ağacı’ anlamına geliyormuş.

Kayın ağacı tarih öncesi dönemlerde saygınlık simgesi sayılır, ağaç kabuğu ise en eski yazı malzemesi olarak kullanılırmış.

xxx

Türkçede kullandığımız ‘kütüphane’ ise Arapça ‘kitab’ ve Farsça ‘hane’ sözcüklerinden oluşuyor.

Arapçada kitabın çoğuluna ‘kütüb’ denmekte…

Kütüphane ise ‘kitaplar evi’… Başka bir deyişle ‘kitapların toplandığı’ yer…

xxx

Kütüphaneler…

‘Bilgi edinme özgürlüğünün’ sere serpe kullanılarak topluma yayıldığı mekânlar…

Çağdaş toplumların üzerine titrediği kurumlar…

Bizde ise düşünmek, yazı yazmak, kitap yayınlamak devlet tarafından lanetlenmek ile neredeyse eş anlamlı…

Yaşadığımız çağ ile aramızdaki farkların böylesine açıldığı bir dönemde, darbe mantığının meşrulaştığı Türkiye’de yaşıyoruz.

Kütüphanelerini geliştirmeyen bir toplumun var olma şansı ne kadar ki?

xxx

Üzülerek anlıyoruz ki…

Bu ülkede ömrümüz yanlış tartışmalarla geçiyor.

Üstelik…

Asurlular…

Yunanlılar…

Romalılar…

Hepsinin uygarlık tarihine olan katkıları bugün bizim mülkiyetimizde olan topraklarda dolaşmış…

Ama biz bunlardan ne kadar nasiplenmişiz?

Asurlu büyük dedelerimizin, eğer kalmışsa, kemikleri sızlıyordur…

Kütüphane kelimesinin Asurca dilinde doğmuş olmasına rağmen bizim Kütüphane Haftası’nı ancak 45 yıldır kutluyor olmamız, Asurlu büyük dedelerimizi zaten inkâr ettiğimizi göstermeye yetiyor ama neyse…”

xxx

Bunları neden mi hatırlatıyorum?

Çünkü…

29 Mart – 4 Nisan tarihleri arasında 46. Kütüphane Haftası’nı kutlamaktayız…

Kötümser olmak istemem…

Ola ki “yeni bir kütüphane” kurmak isteyen olur…

Onlar için İngiliz Daily Telegraph Gazetesi öncelikle binlerce kitaba sahip olmanın iyi bir kütüphaneye sahip olmak anlamına gelmediğini vurgulamış…

Bununla da yetinmemiş, iyi bir kütüphane için gerekli olan 110 kitap belirlemiş.

Gazetenin türlerine göre belirlediği 110 kitaplık listeye her yerden ulaşabilirsiniz ama listedeki bir iki popüler kitabı anmadan da geçmek olmaz:

Klasikler listesinin birinci sırasında Homeros’un iki destanı İlyada ve Odysseia yer alıyor. Jane Austen’in Aşk ve Gurur’u, Tolstoy’un Savaş ve Barış’ı, Charles Dickens’ın David Copperfield’ı klasik listeden…

Şiirlerden Shakespeare’in Soneleri, Dante’nin İlahi Komedya’sı ilk başlarda…

Edebi eserlerde Proust’un Kayıp Zamanın İzinde’si, James Joyce’un Ulysses’i, Ernest Hemingway’in Çanlar Kimin İçin Çalıyor’u…

Dünyayı Değiştiren Kitaplar başlığında Karl Marx’ın Kapital’i, Rousseau’nun Toplum Sözleşmesi, Charles Darwin’in Türlerin Kökeni…

Polisiyede Patricia Highsmith’den Yetenekli Bay Ripley, Arthur Conan Doyle’dan Sherlock Holmes, Agatha Christie’den Şark Ekspresinde Cinayet, Edgar Allan Poe’dan Morgue Sokağı Cinayeti…

Tarih kitaplarında Edward Gibbon’dan The Decline and Fall of the Roman Empire ilk göze çarpan…

Bilimkurgu’da ise Jules Verne’den Denizaltında Yirmi Bin Fersah, H.G.Wells’den Zaman Makinesi…

Gazetenin yayımladığı çocuk kitapları listesinde Harry Potter serisi ile J. R. R. Tolkien’den Yüzüklerin Efendisi dikkat çekiyor…

Kişisel Gelişim’de Richard Bach’tan Martı, Douglas Adams’tan Bir Otostopçunun Galaksi Rehberi…

Romantiklerden de Margaret Mitchell’den Rüzgâr Gibi Geçti, Boris Pasternak’tan Dr. Jivago ilk göze çarpanlar…

xxx

Ama…

Bunca laftan sonra esas sormak istediğim soruya geleyim…

Bu kadar kitapsız…

Bu kadar kütüphanesiz “ekonomik kalkınma” olabilir mi?

Diyelim ki oldu.

Peki, o zaman acaba “ekonomik gelişme” olabilir mi?

Arasındaki fark ne mi?

Evde şakır şakır suların kesilmeden akması kalkınmadır…

Ama sabah akşam duş almak ise gelişme…

Kaynak: http://www.mehmetaltan.com