Gönlüme Kazıdığım Alacaklılar Listesi | Cem ÖZEL

Gönlüme Kazıdığım Alacaklılar Listesi | Cem ÖZEL

[avatar user=”cemozel” /]
Cem ÖZEL

Kullanıcı Hizmetleri Yöneticisi/Sabancı Üniversitesi Bilgi Merkezi

19 yıldan beri bu mesleğin bir emekçisiyim. Bu günlere gelmeme büyük katkısı olanlar var. Ölümün ne zaman geleceğini bilemediğim için geç kalmamak ve içimde kalmaması adına teşekkür etmek istediğim büyüklerim var. Şüphesiz çoğunu siz de yakından tanıyorsunuz.

İlki, staj yaptığım, daha okulu bitirmeden kadrosuna dahil olduğum İstanbul Bilgi Üniversitesi Kütüphanesi’nin efsane Kurucu Kütüphane Müdürü Serdar Katipoğlu. Bu mesleği sevmemdeki en büyük etken. Kendine özgü tavrıyla, renkli kişiliğiyle, duruşuyla, bilgisiyle, bilgeliğiyle idolümdü. Tam bir motivatördü. İşe koşarak giderdim. Bir teknik direktör gibi öyle bir motive ederdi ki sizi, okulun sahibi sizmişsiniz gibi hissederdiniz. Ona göre davranırdınız. Kütüphanede gezerken, “hep bir yönetici gibi bak etrafa” derdi. Farkındalık yaratırdı. Adabı muaşeret öğretirdi. “Bir şeftaliyi keserek de yemeyi öğren”, “Her gün aynı kıravatı takma” derdi. Wire Dergisi‘nin cd olarak verdiği elektronik müzik türünden tutun da “bütün müzik türlerini dinle ve bilgin olsun” derdi. Jazz müziğini sever, sevdirirdi.

Entelektüel bilgisi ve birikimi sayesinde sohbetine doyum olmazdı.

Eğer bu tür bilgileri almaya açıksanız, istekliyseniz sizden iyisi yok. Ne biliyorsa öğretiyordu size. Yerinde ve zamanında öyle sorumluluklar veriyordu ki, o işi halledince kendinizi haklı olarak nimetten sanıyordunuz.

Eğitiminizle de yakından ilgileniyordu. Bir deneme veritabanı açıldığında sizinle birlikte oturup saatlerce orasını burasını birlikte öğrenirdiniz. En büyük erdemlerinden biri de bilmediği zaman, “Bilmiyorum, araştıralım.” diyebilmesiydi.

Çok yönlü kişiydi. Öncüydü. Maalesef bazen peşinden yetişemiyorduk.

Bir işi organize etme konusunda da çok şeyler öğrendim kendisinden ve halen bu öğrendiklerimin meyvesini yiyebiliyorum.

İstanbul Bilgi Üniversitesi‘nden ayrılmadan Sami Çukadar‘a da değinmek istiyorum. Sami Bey, Müdür Yardımcımızdı. Ondan da çok şeyler öğrendim. Dil öğrenme konusundaki azmi hep takdire şayandı. Yeni satın alınan referans kaynaklarını toplayıp odasına götürür tek tek inceler içeriğine hakim olmaya çalışırdı. Bu yönünü Serdar Bey de bize örnek gösterirdi. Kendisi de zaten Serdar Katipoğlu’ndan sonra Müdür oldu.

İstanbul Bilgi Üniversitesi deneyimimden sonraki ikinci iş yerim Sabancı Üniversitesi Bilgi Merkezi‘ydi. Ben ilk iş görüşmesini Sabancı Üniversitesi Bilgi Merkezi Direktörü rahmetli Hilmi Çelik ve Asuman Akyüz‘le yaptım. Olumlu geçen bir iki görüşmeden sonra 2006 yılında Sabancı Üniversitesi’nde işe başladım.

Böylece bir efsane duayenle daha çalışma fırsatı buluyordum: Hilmi Çelik. Sivri dilli olmasından dolayı birçok insanın karşısında korktuğu, konuşurken çekindiği bir Direktör’le çalışacaktım. İşi kabul ettiğimi duyanlar, benim nasıl böyle bir şey yaptığımı söylüyorlardı.

İşin ilk gününün sonlarına doğru sıkılıyor ve çekiniyordum. Omzuma dokunup güzel sözler söyleyerek motive etmesi, onun hakkında söylenenlerin aksine beni hayata bağlamıştı.

Tabii ki zordu Hilmi Çelik’le çalışmak. Kolay kolay beğenmezdi hiçbir şeyi. Emek vermek zorundaydınız. Yeni şeylerle karşısına çıkarken ikna etmeniz gerekirdi. Eğer ikna etmişseniz, projenizi beğendiyse sorgusuz sualsiz kabul eder, “Hadi bakalım” derdi.

Mesleğini bu kadar düşünen, bu kadar sahip çıkan bir insan görmedim. Bu aşamada yapmış olduğu çıkışlardan kırılanlar olurdu; ama onu tanıyanlar kötü niyetinin olmadığını sezerdi.

Sabancı Üniversitesi Bilgi Merkezi’ne başladığımda yönetici pozisyonundaki Asuman Akyüz de bu meslekte çok şey öğrendiğim insanlardandı. Hilmi Çelik’ten sonra da dümenin başına Asuman Hanım geçti. Mükemmeliyetçi yanı bize de bulaştı. Güzel bir iş çıkardığımıza inanmadan, son noktayı koymazdık onun sayesinde. Alışma ve güven kazanma evresi geçtiğinde her şey çok daha kolaylaştı. O güveni kazandıktan sonra artık tek başımıza uçabiliyorduk kampüsün semalarında. Sisteme ve kaliteye önem verirdi. Bize miras bıraktığı bu özellikler sayesinde Sabancı Üniversitesi Bilgi Merkezi’nin yönetim kadrosu olarak emin adımlarla daha rahat ve güvenli bir şekilde ilerliyoruz.

Geçtiğimiz yıllarda bir efsaneyle daha tanıştım. Yıllardır çok iyi bir dostluğumuz ve güven ilişkimiz oluştu. Henüz kendisini yakînen görmedim. Hep telefonda ve mail üzerinden iletişim kurduk. Ayrı şehirlerde ikamet ettiğimiz için bir türlü karşılıklı tanışma fırsatımız olmadı. Fotoğraflardan birbirimizi tanıyoruz; ama değme dostluklara taş çıkaracak bir yakınlık kurduk kendisiyle. Babacan tavrı, empatiye duyarlı, yeniliklere böylesine açık, hümanist yaklaşımıyla çevresindeki biz gençleri bir kartal gibi kanatları arasına alan; ama gerektiğinde uçmamız için bir kanat darbesiyle bizi yaşamın tam ortasına salıveren bir büyüğümüzdü. Yıllardır TK Dergisi’nin Sorumlu Yazı İşleri Müdürü görevini üstlenen Tayfun Gülle hocamız, TK Dergisi’nde editörlük yaptığım dönemde bana çok şey kattı. Editörlük sırasında  her editöre bir sayının editorial görevini verirdi. İşlerimin yoğunluğu nedeniyle ayrılmış olduğum editörlük görevinden sonra da iletişimi hiç koparmadık. Sözün kısası bir solukta okunamayacak denli bir birikime sahip Tayfun Hocamızı, kısmet olursa yüz yüze tanıma fırsatı bulacağım günü de iple çekiyorum.

Hayatıma çok büyük değer katan insanlardan biri de Sabancı Üniversitesi Bilgi Merkezi Direktörümüz Deniz Baltacı‘dır. Her şeyden önce Asuman Hanım’ın emekli olmasından sonra bizi toparlayıp, hız kesmeden yolumuza devam etmemize vesile olmuştur. Birçok yeniliği kazanmamızı ve Bilgi Merkezi’ne kazandırmamızı sağlamıştır. Onun araştırıp bizimle paylaştığı bilgileri kendi kurumumuza uyarladıktan sonraki etkiler, birçok kuruma da örnek olmaktadır. Kimilerinin yeni el attığı konuları çok öncesinde onun sayesinde görüp hayata geçirmemiz, onun vizyoner kişiliğini ortaya koymaktadır.

Bir yönetici olarak çalışanlarına serbestlik tanıması, yeni fikirlerin ve yeni uygulamaların önünü açmaktadır.

Ön planda olmayı sevmeyen; ama çalışanların ön planda olması için sürekli teşvik eden yanıyla da hepimize örnek olmuştur.

Bardağın içine tek tek yerleştirdiğim bu mihenk taşlarının arasında, sayısız kum taneleri var iz bırakan mesleki hayatımda. Böylece bardağım, ağzına kadar minnetle dolu. Bardağın dolu tarafından bakmam, ondan hep. Kum tanelerinin küçük olması da onları önemsizleştirdiğimden değil, sayılarının çok fazla olmasındandır. Yoksa hepsinin ayrı ayrı adı kazınmıştır gönül çeperimdeki mozaik süslemelerde. Kimi bir soruma yanıt, kimi danışıp yeni bilgiler edindiğim, kimi bir kitapla tanışmama vesile,  kimi de bir kardeş, abla ya da ağabey şefkatiyle beni doğru yola sokan. Hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

Yukarıda da dediğim gibi ölümün ne zaman geleceği hiç belli olmaz. Vakit varken bize değer katan, mesleki anlamda gelişmemizi sağlayan insanları bir ahde vefa duygusuyla anmayı, kendime ne zamandır bir borç biliyordum. Borcumun kabardığını biliyorum. Umarım bir nebze de olsa bu borcumu ödeyebilmişimdir.