Okumanın Tarihi üzerine notlar-2 | Prof. Dr. Bülent Yılmaz

Okumanın Tarihi üzerine notlar-2 | Prof. Dr. Bülent Yılmaz

Okuma olgusu konusunda dünyanın en tanınmış uzmanlarından olan Arjantinli yazar Alberto Manguel’in yedi yılda oluşturduğunu söylediği “Okumanın Tarihi”* adlı inceleme kitabını okurken dikkatimizi çeken, önemli ve ilginç bulduğumuz, altını çizdiğimiz, yanlarına notlar düştüğümüz noktaları içeren ilk yazımızın ikinci bölümünü de paylaşmak isterim.

*Alberto Manguel. (2015). Okumanın Tarihi. İnceleme. Çev. Füsun Elioğlu.  İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

“Ömer Hayyam şiirlerinin açık havada, bir çardağın altında okunmasını öneriyordu…Saint Beuve, Mme. Stael’in anılarının ‘Kasım ayı ağaçlarının altında’ okunmasını salık veriyordu…. İçeriğin gerçek tadı yakalanmak isteniyorsa, Ulysses’in yalnızca tuvalette okunabilir bölümleri vardır….”(s. 188)

“Romalıların, aralarında okumak ve yazmak için olanları da dahil, değişik amaçlar için değişik yatakları (lectus) vardı.” (s.191)

Francis Bacon: “Kimi kitapların tadına bakılır, diğerleri yutulur, pek azı da iyice çiğnenerek, sindirilir.” (s.209)

“Dördüncü bin yılın sonuna doğru, artan karmaşıklıktaki bir toplumu, onun yasalarını ve ticaretini düzenleyebilmek için insanlar arasındaki iletişimi kökten değiştirecek bir sanat biçimi buldular: Yazı.” (s.216)

“Yazı, büyük olasılıkla, ticari bir amaç için yaratıldı.” (s.216)

“Tabletlerde saklanan bilgi sonsuz miktarda olabilir….Oysa beynin kapasitesi sınırlıdır.” (s.216-217)

“Okuma ta başından yana yazmanın yüceltilmesidir.” (s.218)

“Ellerinde tuttukları tüm bu güçler Mezopotamyalı yazıcıları soylu ve seçkin bir sınıfın bireyleri yapıyordu….İrlandalı bir yazıcıyı öldürmek bir piskoposu öldürmeye eşdeğer suç sayılıyordu. Babil’de yalnızca özel olarak yetiştirilmiş kişiler yazıcı olabiliyorlardı.(s.219)

“Tarihte bilinen en eski yazar bir kadındır. M.Ö. 2300 dolaylarında doğmuş olan, Akad kralı I. Sargon’un kızı Prenses Enheduanna, Ay Tanrısı Nanna’nın rahibesi, aşk ve savaş Tanrıçası Inanna için yazılmış bir dizi şarkının bestecisi olan Enheduanna, tabletlerin sonuna imzasını atardı.”(s.221)

“Mezopotamyalılar ayakları ıslak kumlarda çiviyazısına benzer izler bıraktıkları için güvercinleri kutsal saydılar.” (s.223)

“Attikalı ozan Menander, M.Ö. dördüncü yüzyılda, ‘Okuyabilenler iki misli görürler’ demişti.” (s.226)

Büyük İskender “Öyle tutkulu bir okurdu ki, elinde kitap olmadan göründüğü pek enderdi.” (s.226)

“Kraliyet buyruğuna göre İskenderiye limanına giren her gemi taşıdığı kitapları kütüphaneye vermek zorundaydı. Bu kitapların kopyaları yazılır, (kimi zaman da kopya) sahibine geri verilirdi.” (s.227)

Sümerliler kütüphanecileri (katalogçuları)  “evreni düzenleyenler” diye çağırırlardı. (s.229)

Callimachus’un İskenderiye Kütüphanesi için seçtiği kataloglama-sınıflama yöntemi bir kütüphanenin mal varlığı dökümünün (envanterinin)  çıkarılmasından çok, dünya düzeninin kurgulanması gibidir. “Callimachus kütüphaneyi sekiz ayrı konu çevresinde raflara ya da pinakoi’lere yani masalara ayırır: tiyatro, hitabet, şiir, hukuk, tıp, tarih, felsefe ve diğerleri.” (s.230)

Onuncu yüzyılda İranlı Büyük Vezir Abdül Kasım İsmail, 117.000 kitaplık koleksiyonundan ayrılmamak için yolculuk sırasında bunları, alfabetik dizine göre yürümeye alıştırılmış dört yüz deveye taşıttırırdı.” (s.232)

“Avrupa’da kataloglama işleminin en erken örneğine on birinci yüzyılda Le Puy Katedrali’nde rastlanırsa da…” (s.232)

“Aristoteles’in Araplar tarafından benimsenmesi bir düş ile başlar. Dokuzuncu yüzyılda efsane kral Harun Reşit’in oğlu Halife Memun bir gece düşünde” Aristoteles’i gördüğüne inanır. “Aralarında geçen konuşmada adam (Aristoteles) halifeden, o günden başlayarak, Bağdat Akademisi’nde çalışanların, çabalarını, Yunan filozofunun yapıtlarını çevirmeye yöneltmeleri doğrultusunda emir vermesini ister.” (s.235)

Antik Dönemde “Yunan kadınları arasında okuryazarlık oranı düşük olduğundan, romanları onlara okuryazar köleleri okurdu.” (s.270)

On dokuzuncu yüzyılın ilk yarısında ulusal kütüphanelere girişte giyim kuralları vardı. (s.284)

Lawrence S. Thompson bibliokleptomani olarak adlandırdığı kitap hırsızlığı için “Batı Avrupa kütüphanelerinin tarihi kadar eskidir ve hiç kuşkusuz eski Yunan ve Ortadoğu’ya kadar uzanır,” der. (s.287)

Okuma eylemi, kitap ile tüm duyuların katıldığı bir bağ kurmaktır. Gözler sayfadan sözcükleri tanır; burun kağıdın tanıdık kokusunu duyar, tutkalın, mürekkebin, karton ya da derinin kokusunu alır; eller kağıdın kaba ya da yumuşak kenarına dokunur. Parmaklar dile değince kitabın tadını bile alabilir. (s.289)

Dante halk dilinin Latinceden daha soylu olduğuna yönelik savunmasını paradoksal bir biçimde, Latince kaleme almıştır. (s.296)

On dokuzuncu yüzyıl, Avrupa genelinde, yazar dinletilerinin altın çağı oldu. İngiltere’de günün yıldızı Charles Dickens’tı… Kendisinin yaptığı okumaların etkili olması için gerçek bir uğraş veriyordu. Dickens sesi ve hareketleri için iki ay prova yapıyordu… Okuma kitaplarının sayfa boşluklarına, amaçladığı tonlama için “Neşeli…Ciddi…Acıklı…Gizemli…Hızlı, hızlı” türünden notlar düşmüştü. (s.301, 303)

“Çeviri, kavrama bağlamında en üst eylem basamağıdır.” (s.313)

“Araştırmacı ve yayımcı William Tyndale, 1536 yılında İncil’i İbranice ve Yunancadan çevirdiği için boğazlanarak öldürüldü ve yakıldı. (s.319)

Güney Carolina’da, ister köle, ister özgür tüm zencilere okuma öğretilmesini yasaklayan katı yasalar çıkartıldı. Bu yasalar on dokuzuncu yüzyılın ortalarına kadar geçerli oldu… Afro-Amerikan köleler okumayı yüzyıllar süren bir uğraş vererek, zorluklarla ve yaşamları pahasına öğrendiler…Güneyde başkalarına okuma öğretmeye çalışan köleleri asmak yaygın bir uygulamaydı. (s.328)

“Diktatörlerin yüzyıllardır bildiği gibi, en kolay yönetilen topluluklar okuryazar olmayanlardır.” (s.331)

1981 yılında Şili’de, General Pinochet’nin liderliğindeki cunta hükümeti Don Quijote’yi yasakladı. Çünkü generaller kitabın hem bireysel özgürlüğe, hem de geleneksel otoriteye başkaldırmaya davetiye çıkardığı görüşündeydiler. (s.335)

“Gözlük aslında görme güçlüğü çekenlerin istedikleri zaman takıp çıkarabilecekleri gözlerdir… Gözlük çoğu kez entelektüeller, kütüphaneciler ve bilim adamları ile ilintilendirilmiştir… On dördüncü yüzyıldan sonra, gözlük çok sayıda tabloya eklendi. Amaç resimdeki kişinin çalışkan ve bilge kişiliğini vurgulamaktı.” (s. 341, 345)

“Ne mutlu ki, Okumanın Tarihi’nin bir sonu yok.” (s.372)

……

Bunlar bizim notlarımız. Kitabı sizler okuduğunuzda eminim çok farklı noktaların da altını çizeceksiniz. Bir kütüphanecinin mutlaka okuması gereken bir yapıt. Öneririm.

İyi okumalar.